nickinizden gördüğüm kadarıyla 33 yaşındasınız. tahminimce çocuklar çok da büyük değil. ben kendi hikayemi anlatayım, belki yardımcı olur.
95 yılında, tam benim ilkokula başlayacağım dönem, babam da 33 yaşında. babamın başka bir kadınla ilişkisi var, o kadının iki kız çocuğu var. 95 yılında babam bizi bıraktı, o kadınla ve çocuklarıyla yaşamaya başladı. her şeyi bırakmayı göze aldığına göre büyük aşktı. ben 7 yaşıma henüz tam girmemişim, kardeşim de ise 2 yaşındaydı. yani anneli babalı büyüdüğümüz süre bu kadar. sonrasında babasısız.
babamla görüşüyoruz, hep görüşürüz, aynı şehirlerde değiliz ama yakın yerlerdeyiz. her haftasonu gelir. maddi açıdan hiçbir sorunumuz da olmadı, ben de özel okulda okudum, kardeşim de okuyor. aşırı zengin değildik, ama makul seviyede isteklerimizin hepsi de karşılandı. peki yeterli mi, tabi ki değil.
küçüklükten beri belli bir baskıyla yaşadım. annem hiçbir zaman babamı affetmediği gibi, kadından da nefret ederdi. küçük olduğumuz için anlamazdık tabi, ben gidip babamda kalcam derdim, annem o kadının evine gitmeyeceksin derdi. sonra çok ağlardık. annemin de doldurmalarıyla ben uzun süre resti de çektim, gitmedim. ama her zaman öyle olmuyor tabi, babayla da kalmak istiyorsun, yalan söylüyorsun. ama o yaşlardan yalanı devam ettirmek de pek mümkün değil. sonra eve dönünce gelsin kıyamet gitsin kavga. anneme de o konuda çok kızarım gerçi kaç yaşına geldin hala ergen gibi davranıyosun diye, ama pek kızamıyorum da hak veriyorum.
ben büyüdüm, annem hala aynı. babamla görüşmemize falan kesinlikle bir şey demiyor, ama hala "o kadının evine gidip kalmayın, başka bi şey istemiyorum" diyor. gitmiyoruz. ama arada babamı ziyarete gidiyoruz. geçen günlerde yine gittim. müstakil bir evde yaşıyor. biz de bahçedeyiz. derken bir tane kara kaşlı kara gözlü bize hiç benzemeyen sarışın mavi gözlü minik bir kız çocuğu, "dede" diye ortalarda gezmeye başlıyor. "dede" dediği kim? benim babam. yaşadığı kadının büyük kızının 2 yaşındaki kızı. ben en son gördüğümde hamileydi. o kadar ara vermişiz gitmeye.
normalde çocukları severim, zaten herkes sever. hele o minik çocuk gibi oyuncak modunda yapılmışını, herkes sever oynar. ama o küçük kızı ben sevmiyorum, hatta ufaktan nefret bile ediyorum ama kabul edemiyorum. konuşmuyorum, ilgilenmiyorum. çünkü "dede" lafına takılmışım.
biraz sonra yukardan başka bir kız iniyor, kadının küçük kızı, o da "baba" diye sesleniyor. ilk kez duymuyorum "baba" dediğini tabi ki, babam bir dönem çekinerek açıklamaya çalışmıştı. ama bu kez farklı algılıyorum. ortada bir "baba" var ama kimin babası. benimle 7 yıl yaşamış, biyolojik babamı, yoksa o kızla 13 yıl yaşamış üvey babamı. kavram karışıyor. bir anda olduğum yerden nefret etmeye başlıyorum. ama yine susuyorum.
babam bizi bıraktıktan belli bir süre sonra çok sevmeye başladı. muhtemelen küçükken de severdi de, tahminimce vicdan azabından da dolayı, sonraları çok üstümüze düştü. benim resti çektiğim ergenlik dönemlerinde "sen istiyosan bırakayım" derdi, o vakit bile senin kararındır dedim, karışmak istemedim. olgun davranmışım yani. beni ya da kardeşimi üzgün görünce çok üzülür, gece uyuyamaz ben bilirim. o gün benim moralim çok bozulmasına rağmen, ne kadar istemesem de belli etmiştim. sorduğunda da açıklayamadım, çok fazla üzülmesin diye. zaten biraz olsun içinin rahat olmasının bir sebebi de, artık dönülmeyecek duruma gelmiş bir hatayı benim kabullenip, pek üstüne gitmemem.
babamla aram nasıldır dersek, iyidir. kendisini severim. bir sorunum olursa da yapabileceği bir şeyse doğrudan ona giderim. ama farklı hayatlar yaşıyoruz ne yazık ki ve aramızda her zaman bir mesafe, bir uzaklık var. bunu da aşamıyoruz, pek mümkün değil.
ben en son oraya gittiğimde, benle hiç alakası olmayan bir hayata gittim, tanık oldum. "bizim" diyebileceğim hiçbir şey aslında tam olarak "bizim" değildi. aslında "biz" kimdi tanımlayamadım. hiç yaşamadığım iki kız ve kadın. minik çocuk ve damat. etraftan arkadaşlar. babamın hep "burası çok değerlenecek, sizin yeriniz. hayatınızı kurtaracak dediği" arsamsı yerdeyiz. piknik yapıyoruz. orası sizin derdi de, senede bir gittiğimiz yer ne kadar bizim olabilirdi. ben babama baba diyorum da, daha çok benim babammı, yoksa onunla daha uzun süre yaşayan kızların mı. benim çocuğum olduğumda dede olması gerekiyodu babamın ama olmadı.
maddi açıdan ben ve kardeşime çok daha fazla para harcandı. dedim ya özel okullar falan. kızların biri liseden sonrasına gitmedi evlendi, diğeri de iki yıllık bir bölüm okudu. onlara bizimki kadar imkan sağlamadı. ama bunların tabi ki tatmin etmesi mümkün değil.
soran olursa ben babasız büyüdüm diyorum. çünkü parkta oynayan baba ve çocuk bile görsem gözlerim doluyor ağlıyorum. zaten çok ağlıyorum. babam bu konular hakkında konuşmamız lazım diyince de hep ağlıyorum, konuşamıyoruz. erkek adam ağlamaz, ama ben bu konuya çok ağlıyorum. babalı oğullu filmleri de izleyemiyorum. soran olursa "benim için sorun değil yea, alıştım" desem de, aslında yaşamam gereken ama hiç yaşayamadığım bir hayatın özlemini çekiyorum.
benim açımdan durum böyle. ben olgun yaşa geldiğimde hatadan dönülemeyecek konumda olduğu için, kabullenmeyi seçtim. zaten insanın, öz babasını sevmemesi için çok daha fazla neden lazım. çoğu zaman teşekkür ettim, olumsuz durumları hiç göz önüne almadım. daha kötüsü de olabilirdi dedim. ama daha iyisini ağlamaktan dolayı pek düşünemedim.
son olarak başka bir konu, babam 7 ve 2 yaşındaki çocuklarını bırakacak kadar o kadınla yaşamayı istiyordu, aşıktı yani. peki sonradan ne oldu? sadece benim bildiklerimden 2 tane sevgilisi daha oldu. biriyle gezdi tozdu, sonra o evlenip çocuk yapmak isteyince ayrıldı. diğeri daha yeni, çocukların okulu bitsin her şeyi bırakıp onunla güneye gidicem emekliliğimi yaşıycam dedi bir dönem. tabi artık 50 yaşında, 33 yaşındaki enerjisi yok. yapamıyor.
çok dağınık yazarım, tekrar okudum zaten güzel de yazamamışım. ama kendi açımdan durumu umarım anlatabilmişimdir.
0